BANKA TEMİNAT MEKTUPLARININ HUKUKİ MAHİYETİ, TAZMİNİ VE İRAT KAYDI ŞARTLARI: UYGULAMADAN BİR ÖRNEK ÜZERİNDEN ANALİZ

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
ÖZET Teminat mektupları, sözleşmeden doğan edimlerin güvence altına alınması amacıyla sıklıkla başvurulan teminat araçlarındandır. Bu çalışmada, teminat mektubunun hukuki mahiyeti, Türk Borçlar Kanunu madde 128 çerçevesinde üçüncü kişinin fiilini taahhüt hükümleri kapsamında değerlendirilmiş; sözleşmeye aykırılık halinde bu mektupların hangi şartlarla nakde çevrilebileceği ve gelir (irat) olarak kaydedilip kaydedilemeyeceği incelenmiştir. Teminat mektuplarının aksi kararlaştırılmadıkça yalnızca alacaklının gerçek ve somut zararını tazmin amacıyla nakde çevrilebileceği, zarar miktarını aşan tahsilatların hukuki dayanaktan yoksun olacağı, sözleşmede açık hüküm bulunmadıkça gelir kaydı yapılamayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Uygulamaya yönelik olarak incelenen somut bir olay çerçevesinde, taraflar arasındaki sözleşmede teminat mektubunun gelir kaydedileceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı halde, alıcının mektubun önemli bir kısmını nakde çevirmesi değerlendirilmiş ve zararın kapsamının tespiti için uzman bilirkişi incelemesinin zorunluluğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, teminat mektuplarının hukuki sınırları, dürüstlük kuralı, haksız zenginleşme yasağı ve sözleşme serbestisi ilkeleri bağlamında tartışılmıştır. ABSTRACT Letters of guarantee are frequently used collateral instruments for securing contractual obligations. In this study, the legal nature of letters of guarantee is evaluated within the scope of the provisions of Article 128 of the Turkish Code of Obligations, which guarantee the acts of a third party; it is examined under what conditions these letters can be converted into cash in the event of a breach of contract and whether they can be recorded as income (revenue). It has been concluded that letters of guarantee can only be converted into cash for the purpose of compensating the real and concrete damage of the creditor, that collections exceeding the amount of damage will be devoid of legal basis, and that income cannot be recorded unless there is an explicit provision in the contract. In the context of a concrete case examined for implementation, it is evaluated that the recipient converted a significant portion of the letter into cash, although there is no explicit provision in the contract between the parties regarding the letter of guarantee to be recorded as income, and the necessity of an expert examination to determine the extent of the damage is emphasized. In this context, the legal limits of letters of guarantee are discussed in the context of the principle of honesty, the prohibition of unjust enrichment, and the principles of freedom of contract. I. GİRİŞ Ticari sözleşme ilişkilerinde taraflar, sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmeyi üstlenirken, bu edimlerin güvence altına alınması amacıyla çeşitli teminat mekanizmalarına başvurmaktadır. Bu mekanizmalardan biri ve en yaygını olan teminat mektupları, esasen bir bankanın üçüncü kişi lehine yaptığı garanti taahhüdü olup alacaklının sözleşmeye aykırılık sebebiyle uğrayabileceği zararın tazminini güvence altına almaktadır. Bu yönüyle teminat mektupları, yalnızca borcun ifasına değil, aynı zamanda ifa etmeme veya gereği gibi ifa etmeme hâlinde alacaklının zararının karşılanmasına yönelik bir güvence işlevi görmektedir. Banka tarafından verilen bu teminat, asli borç ilişkisinden bağımsız bir taahhüt niteliği taşısa da, teminatın nakde çevrilmesi bakımından temel borç ilişkisine bağlı hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Uygulamada sık karşılaşılan ihtilaflardan biri ise teminat mektuplarının, sözleşmeye aykırılığın varlığı halinde zararı aşar şekilde nakde çevrilip çevrilemeyeceği ve bu suretle irat (gelir) olarak kaydedilip kaydedilemeyeceği meselesidir. Zira teminat mektuplarının hukuki çerçevesi, her ne kadar bankanın soyut ve bağımsız taahhüdüne dayanıyor gibi görünse de, alacaklının teminattan yararlanma hakkı, esas itibarıyla borçlunun sözleşmesel yükümlülüğünü ihlal etmiş ve bu ihlal sonucunda zarar doğmuş olması şartına bağlıdır. Bu nedenle, teminat mektubunun nakde çevrilmesinde alacaklının dürüstlük kuralına uygun davranması, zararı ispat etmesi ve teminatın amacına sadık kalması gerekir. Bu çalışma, Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 128 çerçevesinde teminat mektubunun hukuki niteliğini incelemekte; teminat mektubunun nakde çevrilmesi, zarar tazmini ve irat kaydedilmesine ilişkin şartları yargı içtihatları ve somut bir uyuşmazlık üzerinden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. II. TEMİNAT MEKTUBUNUN HUKUKİ NİTELİĞİ Teminat mektubu; bankanın, lehtarla muhatap arasındaki ilişkide lehtarın ödeme gücünü garanti etmesi, lehtar ödemede bulunmazsa da onun borcunu muhataba ödemeyi garanti ettiği bir sözleşme türüdür. Diğer bir deyişle, bir bankanın, sözleşmeye taraf olan borçlunun edimini gereği gibi ifa etmemesi halinde, alacaklıya belirli bir miktarda ödeme yapılacağını taahhüt ettiği, tek taraflı, soyut ve şarta bağlı bir yüklenimdir. Bu yönüyle teminat mektubu, Türk Borçlar Kanunu’nun 128. maddesi kapsamında değerlendirilen “üçüncü kişinin fiilini taahhüt” kurumunun bir görünümüdür. Bu doğrultuda Oğuz Barlas, banka teminat mektubunu, “bankanın, borçlunun alacaklıya karşı üzerine aldığı bir edimi yerine getirmemesi halinde, belirli bir miktar parayı alacaklının ilk talebinde ona derhal ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğine dair verilen mektup” olarak tanımlamaktadır. Tanım, teminat mektubunun tek taraflılık, soyutluk ve derhal ödeme taahhüdü özelliklerine işaret etmekte; ifa garanti eden yönünü açık biçimde ortaya koymaktadır. Öte yandan, Ünal Tekinalp ise daha soyut ve garanti mantığına odaklı bir yorum benimseyerek; banka teminat mektuplarını, “bankanın, müşterisinin istemi üzerine müşterisiyle herhangi bir hukuki ilişkiye girme durumunda bulunan üçüncü kişiye, müşterisinin bu ilişkiden doğan borcunu yerine getirmemesi veya herhangi bir edimin ifa edilmemesi ile alakası olmadan, sadece korkulan bir olayın vuku bulması halinde belirli bir meblağa kadar ödemede bulunmayı garanti ettiği sözleşmeler” olarak tanımlar. Bu tanım, teminat mektubunun bağımsız ve asli borçtan ayrı nitelikteki taahhüt içeriğini vurgulamaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de, teminat mektuplarının hukuki niteliğine ilişkin 15.10.1985 tarihli kararında şu tanımlamaya yer vermiştir: “Teminat mektubu sözleşmesi, fer’i nitelikte olmayan öyle bir sözleşmedir ki garanti veren, garanti alandan bir ivaz elde etmek için değil, fakat onu teşebbüs veya iş yapmaya yöneltmek için bağımsız olarak söz konusu teşebbüs veya işin tehlikelerini kısmen veya tamamen üzerine almaktadır” (Yarg. 11. HD, 15.10.1985, E. 1985/4169, K. 1985/5413). Bankanın teminat mektubu ile üstlendiği yükümlülük, asli borcun ifasından bağımsız olmakla birlikte, hukuken bu borcun ihlali koşuluna bağlanmıştır. Nitekim teminat mektubunun ifası, borçlunun sözleşmeye aykırı davranması ve bu davranış sebebiyle alacaklının zarara uğraması koşuluna bağlıdır. Uygulamada çoğu zaman “şartsız ve gayrikabili rücu” ibaresiyle düzenlenen bu mektupların dahi, dürüstlük kuralı (TMK m. 2) gereğince kötüye kullanılması mümkün değildir. Öyle ki Yargıtay dairesi bir kararında; “...dava konusu teminat mektuplarının davacı şirketin, davalıdan satın alacağı malın teminatını teşkil etmek üzere davalıya verildiği; bu nedenle veriliş amacı dışında paraya çevrilmesinin mümkün olmadığı...” yönünde hüküm kurmuştur (Yarg. 19. HD, 14.09.2000 T., E: 2000/3368, K: 2001/4694). Benzer biçimde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, teminat mektuplarında belirsizliğin garantiye konu edilemeyeceğini vurgulayarak; “...belirsizliğin garantisi olmaz. Bu itibarla, limit gösterme şartı bulunmamakla birlikte, garanti sözleşmesinde hangi riskin garanti edildiğinin belli olması ya da garanti edilen riskin boyutlarının tereddüt yaratmayacak biçimde belirlenebilir nitelikte bulunması gerekir...” ifadelerine yer vermiştir (HGK, 04.07.2001 T., E: 2001/19-534, K: 2001/583). III. TEMİNAT MEKTUPLARININ TARAFLARI Teminat mektupları üç taraflı hukuki ilişkiler doğuran, garanti mahiyetinde düzenlenen özel belgeler olup; bu belgelerde garantör sıfatıyla banka, borçlu sıfatıyla müşteri ve alacaklı sıfatıyla lehtar yer almaktadır. Her bir tarafın teminat ilişkisi içindeki konumu ve hukuki sorumluluğu farklılık arz etmektedir. 1. Banka (Garantör): Teminat mektubunu düzenleyen ve ödeme taahhüdü altına giren kuruluş, hukuki ilişkide garantör sıfatını haiz bankadır. Banka, müşterisinin talebi doğrultusunda ve genellikle müşterisi ile aralarındaki sözleşmesel ilişkiye dayanarak, lehtar lehine belirli koşulların gerçekleşmesi hâlinde ödeme yapmayı üstlenmektedir. Bu taahhüt, şekli itibariyle asli borç ilişkisine bağlı olmayan, fakat fonksiyonel olarak borcun ifa edilmemesi hâlinde devreye giren bağımsız bir garanti yükümlülüğüdür. Banka, bu teminat ilişkisine girmeden önce, müşterisinin riskini karşılamak amacıyla nakit bloke, rehin veya teminat kredisi gibi güvenceler talep ederek kendi yükümlülüğünü temellendirmekte ve finansal açıdan dengelemektedir. Bu bağlamda, bankanın teminat mektubu kapsamında üstlendiği sorumluluk, belirli sınırlar dahilinde, sözleşmeye bağlı edimin ifa edilmemesi riskine karşı lehtarı koruma işlevi görmektedir. 2. Müşteri (Borçlu): Teminat mektubunun düzenlenmesini talep eden taraf, sözleşmesel ilişkide borçlu sıfatını haiz bulunan gerçek veya tüzel kişidir. Uygulamada müşteri olarak adlandırılan bu kişi, sözleşmeden doğan borçlarını teminat altına almak amacıyla kredi kuruluşuna başvurarak, üçüncü kişi konumundaki lehtar lehine teminat mektubu düzenlenmesini talep eder. Müşteri ile banka arasında kurulan bu ilişki, yalnızca teminat taahhüdünden ibaret olmayıp; çoğu kez teminat mektubuna karşılık alınan bedel, nakdi bloke, rehin, ipotek yahut sair teminatlar çerçevesinde şekillenen bir karşılık sözleşmesine dayanmaktadır. Bu kapsamda banka, teminat mektubunun muhatabınca ödeme talebinde bulunulması ve teminatın nakde çevrilmesi hâlinde, müşteriyle arasındaki iç ilişkiye istinaden, yaptığı ödemeyi müşteriye rücu etme hakkını saklı tutmakla birlikte; bu yapı, hem bankanın garanti taahhüdünü güvence altına almasını sağlamakta hem de teminat ilişkisinin hukuki ve mali dengesini temin etmektedir. 3. Lehtar (Alacaklı): Teminat mektubu ilişkisi kapsamında lehtar, garanti edilen edimin ifa edilmemesi hâlinde teminat bedelinin ödenmesini talep etme hakkına sahip kişidir. Lehtar, borçlunun sözleşmeye aykırı davranışı sonucunda, teminat mektubunda belirtilen tutarın ifasını, doğrudan teminatı veren kuruluştan talep edebilmektedir. Ancak bu talep hakkı, mutlak bir yetki niteliği taşımamakta olup, gerek teminat mektubunun amacına gerekse hukuki düzenin temel ilkelerine uygun biçimde kullanılmalıdır. Özellikle Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer verilen dürüstlük kuralı uyarınca, lehtarın bu hakkı kötüye kullanması hâlinde, yapılan ödeme, teminat ilişkisinin mahiyeti dışına çıkmakta ve hukuka aykırı bir sonuca yol açmaktadır. Bu çerçevede, teminat mektubunun düzenlenmesine esas teşkil eden borç ilişkisinde zarar gerçekleşmemişse veya talep edilen bedel zararı aşmakta ise; borçlu tarafın sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak iade talebinde bulunabilmesi mümkündür. Bu bağlamda, lehtarın teminattan yararlanma yetkisi, hukuki dayanak, ölçülülük ve iyi niyet ilkeleriyle sınırlı olup, hakkın kullanımında objektif sınırların gözetilmesi zorunludur. IV. TEMİNAT MEKTUPLARININ UNSURLARI Teminat mektuplarının hukuken geçerli ve hüküm doğurur nitelikte sayılabilmesi, belirli asli unsurları haiz olmasına bağlıdır. Bu unsurlar, teminat mektubunun hem şekli geçerliliği hem de garanti işlevinin ifası bakımından belirleyici nitelik taşımaktadır. Anılan unsurlardan bir ya da birkaçının eksikliği hâlinde, teminat mektubu geçersizlik riski taşıyabileceği gibi, banka açısından bağlayıcı bir yükümlülük de doğurmayabilecektir. Bu kapsamda, teminat mektuplarının taşıması gereken başlıca unsurlar aşağıda sistematik olarak ele alınmaktadır: 1. Tarafların Açıkça Belirtilmesi: Teminat mektuplarında, garanti taahhüdünde bulunan banka (garantör), teminat mektubunun düzenlenmesini talep eden müşteri (asıl borçlu) ve garanti kapsamında ödeme yapılacak kişi veya kurum olan lehtar (alacaklı), açık, net ve tereddüde mahal vermeyecek şekilde gösterilmelidir. Tarafların açıkça belirtilmemesi, gerek teminat ilişkisinin kurulmasını gerekse ödeme yükümlülüğünün kapsamını belirsiz hâle getireceğinden, bu hususların açık ve net bir şekilde belirtilmesi mecburi nitelik arz etmektedir. 2. Teminat Tutarı (Azami Limit): Teminat mektuplarında, bankanın taahhüt ettiği azami ödeme tutarı belirli ve sayısal bir değer olarak açıkça yer almalıdır. Bu miktar, bankanın azami sorumluluk sınırını belirlemekte ve taraflar arasında öngörülebilirlik ilkesini temin etmektedir. Nitekim Yargıtay içtihatlarında da ifade edildiği üzere, belirsizliğin garantisi olmamaktadır, bu nedene binaen garanti edilen tutarın sınırlarının objektif biçimde gösterilmesi elzem niteliktedir. 3. Teminatın Konusu ve Amacı: Teminat mektubunun hangi sözleşmesel yükümlülüğün veya edimin yerine getirilmesini güvence altına aldığı mektuplarda ve teminat mektuplarının dayanağı olan sözleşme ilişkilerinde açıkça belirtilmelidir. Teminatın soyut karakteri, borcun mahiyetinden bağımsız görünse de, amacı itibariyle belirli bir sözleşmeye bağlı edimin ihlali, süresinde ifa edilmemesi veya yükümlülüğe aykırı davranış gibi hâlleri güvence altına almalıdır. Aksi takdirde, teminatın hangi riskleri kapsadığı yönünde belirsizlik doğacak ve teminatın geçerliliği tartışmalı hâle gelecektir. 4. Ödeme Koşulları: Teminat mektuplarında, lehtarın ödeme talebinde bulunabilmesi için gereken şartlar açıkça düzenlenmelidir. Uygulamada sıklıkla kullanılan “ilk talepte ve şartsız ödeme” gibi ibareler, bankanın ödeme yükümlülüğünü kolaylaştırmakla birlikte; bu ibarelerin kötüye kullanımına karşı, teminatın kullanımının dürüstlük kuralı (TMK m. 2) çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak uygulamada bankalar, ödeme talebiyle karşılaştığında şeklen bu ifadeye bağlı olmakla birlikte, alacaklının talebi halinde teminat amacına uygun olup olmadığına yönelik bir değerlendirme yapmaksızın işlem yapmaktadırlar. 5. Süre (Geçerlilik Tarihi): Teminat mektubunun geçerlilik süresi, başlangıç ve bitiş tarihleri ile birlikte açıkça belirtilmelidir. Süresi belirlenmemiş veya süresi sona ermiş teminat mektupları, uygulamada önemli ölçüde belirsizlik yaratmakta ve bankanın teminat yükümlülüğünün süresi bakımından tereddüt doğurmaktadır. Bu nedenle, geçerlilik süresi, hem garanti ilişkisinin sınırlarını hem de lehtarın talep hakkının zaman boyutunu belirlemesi bakımından zorunlu bir unsurdur. 6. Geri Verilme veya İptal Şartları: Teminat mektubunun hangi hâllerde hükümsüz hâle geleceği, hangi koşullar altında geçerliliğini yitireceği yahut iade edileceği hususlarının mektup içeriğinde açıkça düzenlenmesi gerekmektedir. Genellikle borcun ifası, sözleşmenin feshi, teminat süresinin sona ermesi gibi durumlarda teminat mektubunun iadesi veya hükümsüzlüğü gündeme gelmekle birlikte; bu şartların önceden belirlenmesi, teminat mektubunun sona ermesine ilişkin belirsizlikleri bertaraf edecek ve taraflar arasındaki uyuşmazlık riskini azaltacaktır. V. TEMİNAT MEKTUBUNUN NAKDE ÇEVRİLMESİ VE TAZMİN BOYUTU Teminat mektubu, alacaklının zararını tazmin amacıyla düzenlenmiş bir teminat aracıdır. Bu bağlamda teminat mektubu, asli borcun ifa edilmemesi durumunda, alacaklının ekonomik olarak güvence altına alınmasını amaçlayan ve aksi kararlaştırılmadıkça tazminat hukukuna özgü prensiplerle sınırlı biçimde hüküm ve sonuç doğuran bir garanti aracıdır. Bu yönüyle, mektubun nakde çevrilmesi: 1. Sözleşmeye aykırılık hâlinin mevcut olması, 2. Bu aykırılığın borçlunun kusuruna dayanması, 3. Alacaklının bu aykırılıktan doğrudan ve somut bir zarara uğraması, 4. Söz konusu zararın, teminat mektubuyla güvence altına alınan miktarla ölçülü olması, şartlarının kümülatif olarak gerçekleşmesine bağlıdır. Her ne kadar teminat mektupları uygulamada sıklıkla “şartsız ve gayrikabili rücu” ibaresiyle düzenlense de, bu ibare teminatın keyfi şekilde nakde çevrilmesini meşru kılmaz; zira teminatı talep edenin talepte bulunma hakkını dürüstlük kuralı (MK m. 2) çerçevesinde ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesiyle uyumlu olarak kullanması gerektiği öğretide ve yargı kararlarında müstakar hale gelmiştir. Her ne kadar lehtarın teminat mektubuna dayanarak ödeme talebinde bulunması mümkünse de; bu talebin, teminat mektubunun asli fonksiyonuyla örtüşen ve teminatın varlık sebebine uygun düşen bir zarara —ve yalnızca bu zarara— dayanması bir zorunluluktur. Zira aksi halde, teminat mektubu bir ceza aracı hâline dönüşerek, alacaklıya sözleşmesel güvenceyi aşan ölçüde menfaat sağlar ki bu durum, sözleşme serbestîsi ve özel hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu çerçevede, teminat mektubunun nakde çevrilmesi, tazminat hukukunun temel ilkesi olan zarar ilkesi ile sınırlıdır. Zararın mevcut olmaması veya zarardan fazla tutarda teminatın tahsili halinde ise bu durum haksız zenginleşme sonucunu doğuracaktır. Başka bir ifadeyle, teminat mektubunun hukuken geçerli şekilde nakde çevrilebilmesi, yalnızca sözleşmeye aykırılığın varlığına değil, aynı zamanda bu aykırılıktan kaynaklanan zararın gerçekliğine, ölçülebilirliğine ve bu zarar ile teminat talebi arasında makul bir orantı bulunmasına bağlıdır. Bu bağlamda, lehtarın teminat mektubundan yararlanma talebi ancak makul, gerçek ve ispat edilebilir zarar koşullarında meşruiyet kazanır. Bu gibi hallerde teminat mektubuna başvurulması, alacaklı bakımından iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edecek ve hukuken korunmayacaktır. Dolayısıyla teminat mektubunun nakde çevrilmesi, sadece hukuken geçerli bir sebebe değil, aynı zamanda ahlaki meşruiyet zemini üzerine de oturtulmak zorundadır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da, teminat mektuplarının yalnızca garanti altına alınan riskin somut biçimde gerçekleşmesi ve bu riskten kaynaklı zararın ispat edilmesi halinde nakde çevrilebileceği belirtilmiştir. Teminat mektubu, teminat alanın keyfi ve sınırsız taleplerine imkân tanıyan bir araç değil, ölçülü ve objektif bir teminat sistemidir. Bu doğrultuda, garanti bedelinin doğan zarar ile ölçülülük ilkesi çerçevesinde sınırlı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Aksi durumun kabulü halinde, garanti sisteminin özü olan güven prensibi zedelenecek ve ticari ilişkilerde teminat mektubunun işlevi sarsılacaktır. VI. TEMİNAT MEKTUBUNUN İRAT (GELİR) KAYDI ŞARTLARI Teminat mektubunun hukuki şartları husule gelmeksizin gelir kaydedilmesi, mektubun tazmin işlevinden çıkarak sözleşmesel güvence amacının ötesine geçmesi ve adeta cezai şart ya da doğrudan gelir aktarımı işlevine bürünmesi anlamına gelecektir. Bu durum, teminat mektubunun asli fonksiyonu olan zararın karşılanmasına yönelik teminat rolünü aşarak, alacaklı lehine sözleşmesel veya sözleşme dışı bir müeyyideye dönüşmesine yol açar. Bu tür bir kullanım ise, teminat mektubunun asli amacı olan zarar tazminine ilişkin fonksiyonundan saparak, lehtar yararına sebepsiz zenginleşme sonucunu doğurabilecek nitelik arz edecektir. Teminat mektupları, hukuki niteliği itibariyle garanti sözleşmeleridir ve borç ilişkisinde bir güven unsuru teşkil etmektedir. Bu çerçevede, ifaya aykırılığın sonuçlarına ilişkin sınırlar, ancak sözleşmede taraf iradeleriyle belirlenebilir. Mamafih, alacaklı, yalnızca ispat edilebilir gerçek zararını karşılayacak ölçüde teminata başvurabilir ve elde ettiği fazlayı, haksız zenginleşme hükümleri çerçevesinde iade etmekle yükümlüdür. Teminat mektubunun güvence işlevi zarar ilkesiyle sınırlı olup; zarar bulunmayan bir hâlde teminata başvurulması veya zararı aşan tutarda tahsil yoluna gidilmesi dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz. Bu nedenle, teminat mektubunun bu şekilde kullanılması ancak taraflar arasında akdedilen sözleşmede açık ve net bir hükümle, teminat mektubunun irat kaydedilebileceğine dair bir düzenlemenin bulunması halinde mümkündür. Bu hususta teminat mektubunun irat kaydına konu edilebileceği hâllerin belirli, ölçülü ve öngörülebilir şekilde ifade edilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde teminat mektubunun güven işlevi, borçlar hukuku ilkeleriyle çatışacak biçimde suistimale açık hale gelecektir. Nitekim bu çerçevede, teminat mektubu ile sağlanan bedelin zarar tazminini aşacak şekilde kullanılması, gerek dürüstlük kuralı gerekse Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümleri bakımından hukuka aykırı kabul edilmektedir. Yargıtay 11. HD 2015/9959 E. – 2016/4930 K. sayılı kararında bu durum açıkça ifade edilmiştir: “…teminat mektubunun irad kaydedilmesinin haksız olduğu, nakte çevrilmiş teminatın iadesinin talep edildiği tarihten itibaren faiz işletilmesi gerektiği, sözleşmenin feshi nedeni ile davacının menfi zararını talep edebileceği, davacının ihale nedeni ile kar kaybı ile çalışma yapılmamasından doğan zararının menfi zarar kapsamında bulunmadığı, ihalelere girememe ve ticari itibar kaybedilmesi nedeni ile zarara uğranıldığına ilişkin somut delil sunulmadığı, ancak, davacının sözleşmeden kaynaklanan damga vergisi ve karar pulu bedeli toplamı olan 2137.05 TL'yi davalı tarafa ödediği ve sözleşmenin 3 ayının ifa edilmesi karşısında 2137.05 TL /12 x9 = 1602.74 TL menfi zararı bulunduğu gerekçesiyle, talep miktarı nazara alınarak davalıdan tahsiline karar verilmiş, karşı dava yönünden ise sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi nedeni ile menfi zarar talep edemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir...” Anılan kararda, Yargıtay yalnızca teminatın irat kaydına karşı çıkmakla kalmamış; aynı zamanda iadesi gereken tutarın iade talep tarihinden itibaren faiziyle birlikte hesaplanması gerektiğine hükmederek, teminat mektuplarının kötüye kullanımına karşı açık bir koruma yaklaşımı benimsemiştir. Bu yaklaşım, teminat mektuplarının güvenlik amacına uygun şekilde yorumlanması gerektiğini ve keyfi tasarruflara hukuki müeyyide uygulanacağını göstermektedir. Bu kapsamda, lehtar tarafından teminat mektubunun ifa edilmeyen borca karşılık kullanılabilmesi için, somut, ölçülebilir ve doğrudan zararın varlığı şarttır. Aksi uygulamalar, teminat sisteminin temelini oluşturan güven ve dürüstlük ilkelerini zedeleyecektir. VII. SOMUT OLAYA UYGULAMA Somut olayda davalı/alıcı, davacı/satıcının sözleşmeye konu malzemeleri gecikmeli teslim ettiğini ve bu nedenle zarara uğradığını ileri sürerek teminat altına alınan 220.000 TL tutarındaki kesin teminat mektubunun 143.676 Euro tutarındaki kısmını nakde çevirmiş ve bunun karşılığı olarak yaklaşık 2.638.329,05 TL’lik bir bedeli tahsil etmiştir. Söz konusu tahsilat, taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılık iddiasına dayandırılmıştır. Ne var ki, teminat mektubunun nakde çevrilmesi suretiyle elde edilen bedelin, gerçekten mevcut, somut, doğrudan ve ölçülebilir bir zarara tekabül edip etmediği; daha da önemlisi, bu zararın sözleşmeye aykırılıktan ve doğrudan davacı/satıcının kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususları bu aşamada açık değildir. Bu nedenle, tahsil edilen bedelin hukuki meşruiyeti, teminatın amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı yönünden tartışmaya açıktır. Ancak: - Taraflar arasında imzalanan sözleşmede, teminat mektubunun doğrudan gelir kaydedileceğine dair bir düzenleme yer almamaktadır. Sözleşmesel ilişkilerde teminat mektupları, kural olarak yalnızca teminat amacı taşır ve cezai şart ya da tazminat hükmü yerine geçmez. Bu kapsamda, teminat mektubunun gelir kaydedilmesi gibi olağan dışı bir uygulamanın söz konusu olabilmesi için, sözleşmede bu hususun açık, yoruma kapalı, detaylı şekilde ve özellikle irat kaydına izin verecek bir düzenlemeyle belirtilmiş olması gerekmektedir. Teminat mektubunun doğrudan gelir kaydı suretiyle nakde çevrilebilmesi, yalnızca sözleşmede açık, belirli ve karşılıklı olarak kabul edilmiş bir hükmün varlığı halinde mümkündür. Aksi durumda bu tür bir işlem, teminatın amacı dışında kullanılması ve sebepsiz zenginleşmeye neden olması sonucunu doğurmaktadır. Aksi takdirde, teminat mektupları yalnızca alacaklı lehine bir araç haline gelir ki; bu da borçlunun teminat altına girme iradesini zayıflatacak ve ticari sözleşmelerde teminat müessesesinin öngörülebilirliğini ve güvenilirliğini zedeleyecektir. - Davalı/alıcının uğradığını iddia ettiği zararın miktarı ve bu zararın gerçekten davacı/satıcının gecikmesinden kaynaklandığı hususunun, kesin ve somut delillerle ispatlanması gerekmektedir. Bu noktada, iddia edilen zararın; fiilen oluşup oluşmadığı, hesaplama yöntemlerinin objektif olup olmadığı, zararın doğrudan teslimat gecikmesiyle nedensellik bağı içinde bulunup bulunmadığı ve davacının kusur oranı gibi unsurlar ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeye muhtaçtır. Zararın varlığı, miktarı ve mücbir sebep gibi sorumluluğu ortadan kaldırabilecek hususların mevcudiyeti değerlendirilmeden yapılan bir nakde çevirme işlemi, teminat mektubunun fonksiyonunu aşmakta ve alacaklının keyfi tasarrufuna dönüşmektedir. Bu durum, Türk Borçlar Kanunu m. 2’de yer bulan dürüstlük kuralı ile de bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, sözleşmede gelir kaydı yönünde açık bir düzenleme bulunmadığından, ve ayrıca zarar unsurunun hem miktar hem de sorumluluk yönünden henüz hukuken belirlenmediği dikkate alındığında, davalı/alıcının teminat mektubunun tamamını nakde çevirerek gelir yazma hakkı bulunmamaktadır. Teminat mektupları, Borçlar Kanunu ve Ticaret Hukuku çerçevesinde güven unsuru taşıyan, objektif şartlara bağlı olarak işlerlik kazanan hukuki araçlardır. Bu araçların cezai müeyyideye dönüştürülmesi, ancak taraflarca açıkça öngörülmüşse mümkündür. Teminat mektubu, esas itibarıyla zararın karşılanması amacına hizmet etmektedir; cezalandırıcı veya gelir getirici bir işlev taşımamaktadır. Bu nedenle, teminat mektubunun yalnızca gerçekleşen zararın tazmini amacıyla kullanılması mümkündür. Aksi hâlde, davalı/alıcı tarafından tahsil edilen tutarın zararı aşan kısmı iade edilmelidir. Bu iade yükümlülüğü, Türk Borçlar Kanunu’nun 77 ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında değerlendirilmelidir. Bu husus, Türk Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hükümleri ile dürüstlük ve ölçülülük ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu aşamada mahkeme tarafından bir taşıma/tedarik zinciri alanında uzmanlaşmış bir bilirkişi heyeti atanarak, zararın türü, miktarı ve sözleşmeye aykırılıkla nedensellik bağı içinde oluşup oluşmadığı değerlendirilmelidir. Bilirkişinin değerlendirmesi, teknik ve hukuki boyutları birlikte içermeli; örneğin lojistik planlama, tedarik termin süresi, üretim zincirindeki kırılmalar ve bu unsurların yükleniciye mi yoksa dışsal faktörlere mi atfedilebileceği hususlarına açıklık getirmelidir. Özellikle gecikmenin hangi unsurlardan kaynaklandığı, bu gecikmenin tedarik zinciri içinde öngörülebilir olup olmadığı, zararın alternatif kaynaklarla giderilip giderilemeyeceği gibi unsurlar da dikkate alınarak bilirkişi raporu hazırlanmalıdır. Ancak bu şekilde teminat mektubunun haklı nakde çevrilip çevrilmediği hukuki olarak denetlenebilecektir. Bu denetim aynı zamanda, taraflar arasındaki sözleşmesel dengenin ve teminat sisteminin güvenilirliğinin korunması açısından da zorunluluk arz etmektedir. Aksi durumun kabulü halinde, sözleşmesel teminatın keyfi kullanımı, ticari uyuşmazlıklarda taraflar arasında güvensizlik doğuracak ve teminat mektuplarının işlevi amacından sapmasına sebebiyet verecektir. VI. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Teminat mektupları, sözleşmeden doğan borçların güvence altına alınmasına hizmet eden güçlü teminat araçlarıdır. Bu mektuplar, özellikle ticari ilişkilerde edimlerin ifa edilmemesi veya sözleşmeye aykırı davranılması durumunda alacaklı tarafa belirli bir güvenlik sağlamak amacıyla kullanılmakta olup, riskin dengelemesine ve sözleşme dengesinin korunmasına hizmet etmektedir. Bu yönüyle teminat mektupları, taraflar arasında doğabilecek ihtilafların önlenmesine ve sözleşme taraflarının karşılıklı güven ilişkisinin tesisine katkı sağlamaktadır. Ancak bu teminatların hukuka uygun biçimde kullanılması, sözleşmesel hükümlere, dürüstlük kuralına ve zararın ispatına bağlıdır. Teminat mektubunun keyfi biçimde veya sözleşmede öngörülmeyen şekilde kullanımı, temel işlevi olan güvence sağlama amacını aşmakta ve hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır. Zira teminat mektuplarının, alacaklının tek taraflı iradesiyle sınırsız biçimde tasarrufta bulunabileceği bir mali kaynağa dönüştürülmesi, Borçlar Hukuku ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu kapsamda yapılacak değerlendirme ile bir teminat mektubunun: - Zararı aşar şekilde nakde çevrilmesi, - Gelir olarak kaydedilmesi, - Sözleşmeye aykırılık ve zarar ispatı yapılmaksızın tahsil edilmesi, durumlarında, hakkın kötüye kullanılması gündeme gelecek ve bu tutum hukuken korunmayacaktır. Bu tür kullanımlar, Türk Borçlar Kanunu m. 2’de düzenlenen dürüstlük kuralına açıkça aykırılık teşkil ederken; yine Borçlar Kanunu ilgili maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde de iade yükümlülüğü doğuracaktır. Ayrıca, söz konusu işlemler, teminat mektubunun teminat amacını aşarak bir cezai şart gibi uygulanması sonucunu doğurabilecek olması hasebiyle teminatın asli fonksiyonu olan zarar tazminine yönelik güvenlik aracından sapma niteliği taşıyacaktır. Binaenaleyh, bu durum, teminat müessesesinin temelini oluşturan güven ilkesiyle de bağdaşmamakla birlikte teminat sağlayan taraf bakımından ekonomik olarak ağır sonuçlar doğuracak nitelik arz edecektir. Nitekim uygulamada, teminat mektubunun bu şekilde amaç dışı tahsili halinde, mahkemeler teminat bedelinin iadesine karar verebilmekte ve kötüye kullanım nedeniyle faiz veya tazminat yaptırımı da öngörebilmektedir. Bu bağlamda yargılama makamlarının, hem sözleşme hükümlerini hem de taraflar arasındaki fiili ilişkiyi dikkate alarak bilirkişi incelemesiyle birlikte hakkaniyete uygun bir değerlendirme yapması zorunludur. Zira teminat mektubunun nakde çevrilmesine ilişkin uyuşmazlıklarda yalnızca şekli değil, maddi gerçekliğe dayalı bir yargısal denetim esastır. Mahkemenin görevi, teminatın sadece şeklen tahsil edilip edilmediğini değil, hukuken bu tahsilin haklı bir gerekçeye dayanıp dayanmadığını da araştırmaktır. Bu kapsamda mahkemece yapılacak değerlendirmede; teminatın hangi şartlarla verildiği, sözleşme hükümlerinde hangi risklerin teminat altına alındığı, teminatın nakde çevrilme şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği ve zararın türü, kapsamı ve nedensellik bağı gibi unsurların tamamı dikkate alınmakla birlikte; özellikle bilirkişi marifetiyle maddi zarar analiz edilerek davanın esasına uygun çözümleme yapılmaktadır. Bu tür bir inceleme, sadece ilgili teminatın hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığını değil; aynı zamanda taraflar arasındaki sözleşmesel yükümlülüklerin ihlali nedeniyle doğabilecek hak kayıplarının önlenmesini de amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Teminat Mektubu, Borçlar Hukuku, Üçüncü Kişinin Fiilini Üstlenme, Tazminat, Gelir Kaydı, Haksız Zenginleşme, Bilirkişi İncelemesi Keywords: Letter of Guarantee, Law of Obligations, Undertaking the Act of a Third Person, Compensation, Income Record, Unjust Enrichment, Expert Review
 
Geri
Üst