A
Admin
Yönetici
Yönetici
İrem Buse KIRKKAYALI -EGE TELGRAF/ Muğla’nın Datça ilçesine bağlı Eski Datça Mahallesi, taş sokakları, çiçek kokulu havası ve zamana meydan okuyan mimarisiyle her adımda geçmişe bir yolculuk sunuyor. Günümüz kalabalık tatil merkezlerinden uzak, sakinliğin ve ruhun hâlâ yaşadığı bu köşe, keşfedenleri kendine âşık ediyor. Tarihi M.Ö. 11. yüzyıla uzanan bu mahalle, Datça Yarımadası’nın en eski yerleşimlerinden biri olma özelliğini taşırken, ziyaretçilerine sadece bir tatil değil, zamanda donmuş bir anın içinde yaşama hissi veriyor. TAŞ DUVARLARIN ARDINDA SAKLI DÜNYA Eski Datça’ya adım attığınızda ilk fark ettiğiniz şey, her köşesi begonvillerle süslenmiş taş evlerin arasında yankılanan sessizlik olur. Bu sessizlik huzurdan ibarettir. Daracık sokaklar, şehrin gürültüsünden uzaklaşanlara kendilerini yeniden bulabilecekleri bir dinginlik sunar. Araç trafiğine kapalı olan bu sokaklarda yürümek, geçmişin izlerini takip etmek gibidir. Renkli kapılar, sarmaşıklarla örtülü taş duvarlar, begonvillerin gölgesinde dinlenen kediler… Her biri buranın zamanla olan bağını koparmadığını fısıldar. BİR TATİL DEĞİL, YAŞAM DENEYİMİ Konaklamak için klasik otellerin kalabalığından uzak, samimi bir seçenek arıyorsanız, Eski Datça Evleri tam da bu hissi yaşatmak için var. Burası sıradan bir otel değil, adeta bir yaşam alanı. Badem ve Zeytin Evleri; ayrı salonu, yatak odası ve huzur veren dekorasyonuyla kendi evinizdeymişsiniz gibi hissettiriyor. Daha hareketli, dışarıda zaman geçirmek isteyen gezginler için tasarlanmış İncir Evleri ise stüdyo tipi konforu ve sadeliğiyle öne çıkıyor. Tüm yapılar, Eski Datça'nın tarihi dokusunu bozmadan restore edilmiş. Her ayrıntı, taş duvarların ruhuna sadık kalınarak düşünülmüş. Bu yüzden burada konaklamak sadece kalmak değil, yaşamak anlamına geliyor. ZAMANI DURDURAN SOKAKLAR VE ÇİÇEK KOKULARI Eski Datça sokakları, begonya ve sardunyalarla bezenmiş taş duvarlar arasında bir kartpostal gibi uzanıyor. Her adımda başka bir detay, başka bir güzellik sizi karşılıyor. Evlerin pencerelerinden sarkan danteller, köşe başlarında satılan el işi çimdik oyaları ve yöresel ipek dokumalar... Hepsi bu atmosferin bir parçası. Rengârenk hediyelikler, tarihi dokuyla iç içe geçmiş kafe ve dükkânlarla birleşince mahalle, adeta geçmişle günümüz arasında bir köprü kuruyor. DUT AĞAÇLARININ ALTINDA BİR KAHVE Eski Datça’da bir gün geçirip de Orhan’ın Kahvesi’nde soluklanmayan neredeyse yoktur. Can Yücel’in favorisi olan bu köy kahvesi, sadece bir kahve içilecek yer değil; sohbetin, sessizliğin ve geçmişin buluşma noktasıdır. Dut ağaçlarının gölgesinde, yerel halkla aynı masayı paylaşmak, yöreye özgü acıbadem gazozunu yudumlamak ya da bir fincan Türk kahvesiyle günü uğurlamak buradaki ritüellerin en güzellerinden biridir. YASAL KORUMA ALTINDA BİR GÜZELLİK Sit alanı olarak ilan edilen Eski Datça’da yapılaşma sıkı denetim altında. Bu nedenle mahalledeki taş evlerin büyük bölümü restore edilerek butik otel ve pansiyonlara dönüştürülmüş. Yeni binaların inşasına izin verilmediği için mahalle özgün yapısını korumaya devam ediyor. Bu durum, burayı sadece bir tatil destinasyonu değil, aynı zamanda korunmuş bir tarih alanı haline getiriyor. Her taş duvar, her sokak lambası, her kapı tokmağı geçmişin bir parçası gibi. BURADA ZAMAN YAVAŞ AKAR Eski Datça, sadece Muğla’nın değil, Türkiye’nin en özel köşelerinden biri. Modern hayattan kaçmak, kendini yeniden bulmak ve her anın tadını çıkararak yaşamak isteyenler için biçilmiş kaftan. Buraya geldiğinizde, sadece tatil yapmazsınız. Aynı zamanda ruhunuzu da tazelersiniz. Unutulmuş sokaklarında gezdikçe, hayatın ne kadar değerli ve basit olabileceğini hatırlarsınız.